23 Eylül 2009 Çarşamba

KABR-İ ŞERİF VE CAMİİ

ATAULLAH İSKENDERİ CAMİİ MISIR


İbn Ataullah İskenderi Hazretlerinin kabr-i şerifleri.. (Mısır)


Cami tavanına Ataullah İskenderi Hazretlerinin hikmetlerinden örnekler nakşedilmiş. Kendisi de bir Şazeli fakiri olan eski Ezher Üniversitesi rektörlerinden merhum Abdülhalim Mahmud, caminin ve türbenin bugünkü haliyle inşası ve tamiratına ön ayak olmuş.
Cenab-ı Hak hayırda zerre kadar gayret eden kullarından razı olsun ve yollarını açsın.




18 Eylül 2009 Cuma

HİKMET : 10

Ameller bir takım sûretlerden ibarettir.
Bunların ruhları ise içlerinde ihlas sırrının bulunmasıdır.

Her sâlikin ihlası kendi makam ve rütbesine göredir. Ebrâr zümresinden olanın, ihlas dere­cesinin müntehası ve amellerinin celî vasfı her türlü riyâdan sâlim olmasıdır.
Ebrâr zümresinden bulunmakla güzel ve iyi işlerinde halkı nazarından çıkarmakla beraber kendi nefsini görmesi ve ona itimat etmesidir.
Ebrâr zümresinden ilerleyip de Mukarribin mertebesine varınca bu mertebedeki ihlas:
Bütün hareketlerinin Hakk’ın havl ve kuv­vetiyle olduğunu müşahede etmekle beraber kendi nefsinde hiçbir havl ve kuvvet göremiyeceğinden tevhid ve yakîn yolunda bulunmuş olacaktır.
Şeref ve celâlet itibariyle her iki makamın aralarındaki fark anlaşılmış oluyor.”


Ebrâr : (Berr. C.) Özü sözü doğru olanlar, hamiyetliler. Sâdıklar. İyiler.
Celî : Parlak, açık, âşikâr, meydanda. * Kur’ân harfleri ile yazılan bir çeşit yazı.
Mukarrib: Takrib eden. Yaklaştıran.
Celâlet : (Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük. Azamet. Hiddetlilik, hışım. * İlm-i Kelâm'da: Cenâb-ı Hakk'ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb-ı Hakk'ın nev'deki tecellisi.

HİKMET : 9

Sâliklerin işliyecekleri işlerin değişik olması ahvalin vâridatındaki değişiklikten ileri gelmektedir.

Ahvalin vâridatı: Rabbanî maârifin ve ruhanî esrarın gönüllerde tecellî etmesidir.
Bu teceli­lerden övülmeye değer güzel sıfatlar belirmektedir.
Bunlardan kimi üns'i, kimi heybet'i, kimi kabz'i
ve kimi bast'i ve böylece muhtelif hâlleri ve güzel sıfatları getirmektedir.
Bu vâridat türlü türlü olunca bunların iktiza eyledikleri güzel sıfatlar dahi o nisbette türlü türlü olur.
Zâhîri ameller
Daima gönüllerin bâtın hâllerine bağlıdır.”

Sâlik : (Sülûk. dan) Bir yolda giden. Belli bir yol tutup giden. * Bir tarikat yolunda olan.
Ahval : Hâller. Vaziyetler. Oluşlar.
Vâridat : (Vâride. C.) Kâr, gelir. * Vârid olan. Bir kimseye veya hazineye ait gelir ve paralar. * Hatıra gelen, içe doğan.
Üns : Alışkanlık, alışma. * Arkadaş. Hemdem.
Heybet : Hürmetle beraber koruk hissini veren hâl. Sakınıp korkulacak hâl. Azamet.
Kabz : Tutmak. Ele almak. Kavramak. Almak. * Tahsil etmek. Teslim almak. * Amelde zorluk çekmek. * Kuşun süratle uçması. * Mülk.
Bast : Genişlemek, açmak, yaymak. * Bir şeye el uzatmak. * Sevindirmek. * Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak. * Özür kabul etmek. * Kaplamak. * Tas: Allahın cemâl tecellisiyle kalbin sükûn ve huzur içinde ferahlaması.
İktiza : Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * İşe yarama.

HİKMET : 8

Hak Taâlâ'nın kendini sana bildirmek için fütuhatı yüz gösterince yapmakta olduğun ibâdetler gibi güzel işlerinin de azlığına bakma!
Çünkü futuhatının yüz gösterişi; ancak kendini sana bildirmek içindir.
Bilmiyor musun ki, kendini sana bildirmesi lütfunu da ihsan eden odur.
Amel ve ibâdet gibi güzel işleri ona hediye eden sensin.
Hâlbuki ona hediye eylediğin nerede?
Onun sana ihsan eylediği nerede?

Futuhat : (Fütuh. C.) Fetihler, zaferler, galibiyetler.

HİKMET : 7

Zamanı tâyin edilmiş olsa bile vadedilen bir şeyin vuku’ bulma­ması, seni şek ve şüpheye düşürmemelidir.
Çünkü şek ve şüpheye düşmek kalbin basiretine sataşmak ve içindeki sırrın nurunu söndürmektir.

Olabilir ki va’d edilenin vuku’u: Hakk’ın ezelî bilgisinde bazı şeylerin vuku’una bağlı olur ve böyle olduğunu kabul bilemez.
Kul, kulluğunun kadrini bilmeli ve Mevlâsına karşı şek ve şüpheye düşmemeli itikadı sarsılmamalıdır.
Basiretinin selâ­metine ve içindeki sırrın nurlu kalmasına dikkat etmelidir.”

HİKMET : 6

Dilek dualarında ısrar etmekle beraber dileklerin gecikmesi de ümidini kırmamalıdır.
Allah, dilek dualarının kabul oluna­cağını vaad buyurmuştur ama O’nun icâbet buyu­racağı dua ancak senin için beğeneceği âkibet olup yoksa senin kendi nefsin için beğeneceğin dilek olmıyacaktır.
Sonra vereceğini de kendi istediği zamanda verecek, senin istediğin zamanda ver­miyecektir.

Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme -gireceklerdir.” (Mü’min 40/60)

Benden dileyiniz, kabul edeyim, âyeti gereğince Allah dilekleri kabul edeceğini vaad buyurmuştur.
Dilek dualarının husulünde acele etmemelidir.

Peygamberimiz de :
Herhangi biriniz acele etmedikçe dileği kabul olunacaktır.” şerefli hadisiyle acelede bulunmaktan nehyetmişlerdir.

Musa ve Harun Peygamberler aleyhimesselâm Firavun ve kavmi iman etmeyince haklarında :

Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında zinet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver (ki iman etsinler).” (Yûnus 10/88)

Ya Rabbi mallarını batır ve kalbleri üzerindeki bağları sıkıştır. Bunlar çetin sancılı azab görme­dikçe iman edici değillerdir!” diye beddua etmişlerdi.

Bu dileklerine karşı :

“(Allah): İkinizin de duası kabul olunmuştur. O hâlde siz doğruluğa devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna gitmeyin! dedi.” (Yûnus 10/89)

“Dilekleriniz hakikaten kabul ve mücâb oldu. Müstakim olunuz. Bilmiyen­lerin yollarına uymayınız!” âyetiyle Firavun ve kavminin helâkları arasında kırk sene geçmiş idi.
Ebül Hasan Ali Şâzelî : “Müstakim olunuz, istical etmeyiniz ve bilmiyenlerin yollarına uymayınız!” hitabı istical edenlerden kinayedir.” buyurmuşlardır.

İcâbet : Kabul olmak. Kabul etmek. * Râzı olma, rızâ gösterme, muvafakat etme.
Müstakim : (Kıyam. dan) Doğru, istikametli. * Eğri olmayan, düz, dik. * Hilesiz, temiz.
Mücâb : Cevabı verilmiş olan. Kabul cevabı almış olan. * Duası, istediği kabul edilen.
İstical : Sonraya bırakılmasını istemek.

16 Eylül 2009 Çarşamba

HİKMET : 5

Karşılık ve kefâletle sana verile­cek bir şey için gücün yettiği kadar çabalamak ve senden istenileni geri vermekte savsaklamak basiret gözünün körlüğüne delildir.

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyâ 51/56)

Mukaddes kitabımızda : Cin ve insi ancak ibâdet etmeleri için yarattım buyuruyor.
Yaşamak için muhtaç olduğu­muz rızkımızı vereceğini tekeffül etmekle beraber bizleri kendine yaklaştıracak ve ilâhî kudsal rızasına kavuşturacak ibâdetlerin enva’ına devam ve mülâ­zemeti emrediyor.
Bizden istediği ruhlarımızı besli­yecek ibâdetlerin enva’ıdır. Cisimlerimizi besleyecek erzakın verileceğini tekeffül etmiştir.
Basar, hisse­dilen şeyleri gördüğü gibi,
Basiret dahi kalbin manevî işleri görmesidir.
Basiret'in körlütü, Ba­sar’ın körlüğünden daha acıklıdır.

Tekeffül : Boynuna almak. * Birine kefil olmak. Kefâlet etmek veya vermek.
Enva’ : (Nev'. C.) Neviler, çeşitler, türler.
Mülâ­zemet : Devamlı bir işle meşguliyet. * Sımsıkı bir işe bağlılık. * Staj görme. * Gidip gelme.
Erzak : (Rızık. C) Rızıklar. Azıklar. Yiyecek içecek maddeler. İhtiyaçlar. Maddi, mânevi muhtaç olduğumuz şeyler.